Elimde Zülfü Livaneli’nin “Sis” isimli senaryo kitabı olunca, 1988 yapımı filmiyle senkronize bir şekilde okuyup izlemek istedim ve hem farklı bir deneyim, hem de senaryo anlamında teknik olarak daha ayrıntılı bir şekilde inceleyebildiğim bir film oldu. Öncelikli olarak film adına en büyük eksik, filmin henüz restore edilmemesi. Restore edilememesinin de etkisiyle film, karanlık atmosferinin yanı sıra, kötü görüntü kalitesiyle de izlemeyi bir hayli zorlaştırıyor.
Filmin odak noktası, 1960 ile 1978 yılları arası, yani 60 darbesi, 71 muhtırası ve 80 darbesinin öncesini anlatıyor ama anlatılmak istenen o dönemin politik unsurlarına fazla girmeden aile üzerinden o dönemi yansıtmaya çalışmak.
Konusu
Filmde 60’lara gidiliyor, 27 Mayıs 1960 yılına ve evin reisi olan Ali, kardeşiyle birlikte ihtilalci babayla konuşmaya başlar. O dönemin ihtilal havası verilir, Erol ile Murat’ın küçükleri göz önüne gelir ve biraz 60’lı yıllar gösterildikten sonra da film 15 yıl sonraya gider. Böylece evin reisi Ali hakimliği bırakıp avukat olmuştur, Ali’nin babası emekliye ayrılıp kabuğuna çekilmiş ve Erol ile Murat da büyüyüp öğrenci olmuştur. Murat cinayete kurban gitmiş ve bu konuda baş şüpheli kardeş Erol’dur. İkisi zıt kutupta olan iki kardeştir ve söz konusu olan “kardeşi kardeşe kırdırma” mevzusudur ya da sahiden bu böyle midir? Temelde filmde Ali’nin, Erol’un suçlu olup olmadığını araştırmaya çalışmasını konu ediyor.
Dikkat Çeken Karakterler
Ali iletişimden kopuk olmasıyla dikkat çekiyor. Özel yaşantısında, bilhassa oğullarıyla iletişimden fazlasıyla uzak. Erol’un katil olup olmadığına dair iz sürerken Erol ile iletişim kurmayı tercih etmiyor ya da ailesi veya yakın çevresiyle iletişim kurmayı tercih etmiyor. Hakim olmak, kanıt üzerinden peşin hüküm vermesine neden oluyor ama baba olması ve suçlu olma düşüncesi de ona empati yapmasına olanak sağlıyor.
Erol da babasıyla iletişim konusunda sıkıntılar yaşayan bir karakter. Aslında filmde klasik “baba – oğul” çatışması yaşanıyor ama gürültülü bir çatışma değil. Bir oğluna üzüntü duyan babanın, bir oğluna da korumaya çalışması söz konusu oluyor. Erol’un, abisi Murat’ın sevgilisi İdil’e duyduğu ilgi de, aynı zamanda ikilinin arasında çatışma yaşadığını gösteriyor. Film boyunca Erol ile Murat’ın fikirsel çatışma ekseninde anlatımı söz konusu olmuyor ama işin içinde bir özel yaşantı, kıskançlık anlatımı söz konusu oluyor. Bu da Erol’un sahnelerinde gizli.
Dikkat çekici karakterlerden birisi de, Menderes Samancılar’a ödül de getiren handaki bekçi karakteri. Başlangıçta Ali’nin güven duyduğu ama Erol’un hana gelmesinden sonra bastıramadığı duygular yüzünden her türlü şeyi yapabileceği ortaya çıktı. Filmin çatışma noktasını oluşturan bir diğer detay da buydu. Bir diğer çatışma konusu ise, Hüseyin karakteri. Nedenini bilmediği birçok şeyin ortasında kendisini bulan bir karakter.
Filme Dair
Zülfü Livaneli’nin yazıp yönettiği Sis, kasvetli atmosferiyle ve karanlık karakteriyle dikkatleri üzerine çeken bir film. İşin ilginci ise, henüz filmin restore edilmemiş olması. Özellikle seksenli ve doksanlı yıllardaki Türk sinemasındaki filmler, restore edilmekten uzak kalıyor ve bu da o filmlerden birisi. Biraz da “kara film” şeklinde ilerliyor, Ömer Kavur’un filmlerini andırıyor, filmdeki karakterler roman karakterleriymiş hissi uyandırıyor. Rutkay Aziz, Uğur Polat, Menderes Samancılar, Kenan Pars, Fikret Kuşkan gibi oyuncularıyla da dikkat çekiyor.
Filmdeki sürpriz bir isim göze çarpıyor, o da dünyaca ünlü Hollywood yönetmeni olan Elia Kazan. Kendisi 1909 yılında İstanbul’un Fener semtinde doğdu ve dört yaşına kadar da Kayseri’de yaşadı ve Amerika’ya göç etti. Bu filmde de küçük bir rolü var ve kariyerindeki de son projesi. Bunun dışında son olarak, özellikle senaryo kitabıyla birlikte izlemeye değer bir film. Belki inanılmaz bir film değil ama iyi bir film olduğunu söyleyebilirim.